CEM AKSU


YALANLA YAŞATILMAZ

YALANLA YAŞATILMAZ


‎Cumhuriyet Bayramı yaklaşıyor.
 

‎Türkiye Cumhuriyeti’nin 102. yaşı kutlanacak kısa bir süre sonra.

‎Kutlamalara bakarken yine resepsiyonlar, balolar, geleneksel organizasyonlar göreceğiz.

‎Hem Cumhuriyetçi kitle tarafından, hem de Cumhuriyet karşıtları tarafından…

‎Kimileri kalpten, kimileri mecburiyetten katılacak.

‎Ama hepsi aynı kelimeleri kullanacak, “Atatürk”, “Cumhuriyet”, “Devrim”, “Laiklik”…

‎Ne var ki, bazı dudaklardan dökülen bu kelimelerin içi boş, yankısı sahte olacak.

‎Çünkü Atatürkçülük; afişlerde, sloganlarda ya da sosyal medyada parlayan bir etiket değildir.

‎O, bir düşünce biçimi, bir yaşam tarzı, bir vicdan pusulasıdır.

‎Ve o pusula, yalanla yön bulmaz.

‎Bugün “Atatürkçü” olduğunu söyleyen geniş bir kitle görüyorum.

‎Sözleriyle coşkulu, duruşlarıyla süslüler. 

‎Ama okumayan, düşünmeyen, sorgulamayan insanlar.

‎Kitap sayfalarını değil, kalabalıkların nabzını çeviriyorlar.

‎Entelektüel görünmek için ezberledikleri cümleleri, anlamadan tekrarlıyorlar.

‎Bu kalabalıkta samimiyeti seçmek her geçen gün zorlaşıyor.

‎Yalan büyüyor, ama yaşatmıyor.

‎Çünkü samimiyet bilgiyle, gösteriş cehaletle besleniyor.

‎Oysa Atatürk’ün en temel çağrısı “fikri hür, vicdanı hür” olmaktı.

‎Yani düşünen, araştıran, üreten bireyler olmamız isteniyordu.

‎Kendine bile dürüst olamayan bir akıl, bu mirası nasıl taşıyabilir?

‎Cumhuriyet bir sahne değil, bir karakter sınavıdır.

‎Kostümler, nutuklar, gösterişli kutlamalar değil, doğruluk, emek, bilgi, cesaret yaşatır onu.

‎Atatürkçülük, yürekten gelen bir samimiyet ister.

‎Yapmacık gösterilerden değil, özden beslenir.
Ve işte bu yüzden;

‎Cumhuriyet yalanla yaşatılmaz.

‎Çünkü yalanın olduğu yerde ne ilerleme olur, ne ışık kalır.

‎O ışığı yaşatmanın tek yolu, hakikate sadık kalmaktır.

‎Peki, hakikat nedir?

‎Hakikat, Atatürk’ün gösterdiği yolun özüyle yüzleşebilmektir.

‎Yani sadece onun adını değil, fikrini yaşatmaktır.

‎Bir figüre tapınmak değil, o figürün inandığı akla, bilime, emeğe sahip çıkmaktır.

‎Hakikat, kutlamalarda giyilen kıyafetlerde değil,

‎o Cumhuriyet’in düşünce ve vicdan özgürlüğünü gerçekten içselleştirebilmekte gizlidir.

‎Hakikat, alkışlarda değil;

‎doğruyu söylediğin için yalnız kaldığında da susmamaktadır.

‎Hakikat, Cumhuriyet’i “seçim zamanı hatırlayan” değil,

‎her sabah işe giderken, her adımında onun kazanımlarını koruyan bir yurttaş olabilmektir.

‎Ve belki en önemlisi:

‎Hakikat, Atatürk’ü sevmekle değil, Atatürk gibi düşünebilmekle başlar.
 

Yorumlar (1)
Rasim Karaer Sevgili Cem bey, sizi tebrik ediyor yürekten alkışlıyorum.