Dilşat CEVHER


YIKMAYA DEĞİL YAPMAYA BAK...


İnsanların, diğer canlıların ve hatta cansız diye tabir ettiğimiz tüm varlıkların bulundukları yaşam ortamı çevredir.

Bu varlıklar zarar vermeden birbirine bağlı yaşam evresi içinde hareket ederler.

Herhangi birinde yaşanan sıkıntı tüm sistemi etkileyerek birbirine zarar verir.

Etrafımıza şöyle bir baktığımızda herşeyin bir ahenk içinde denge içinde olduğunu düşününce bir de dünyamızın ne kadar yaşlandığını anladığımızda bir anda içimizde bir burukluk olur.

Ancak yaratılanların içinde en üstünü olmamıza rağmen bireysellik duygusu ve ego ve maddecilik duygularımız hep ön planda olduğundan yaşadığımız alanları gün geçtikçe kirletiyor, yok ediyor sanki hiçbir şey olmamış gibi , sorumlusu biz değilmişiz gibi davranıyoruz ne yazık ki. Sonra şikayet eder durumda oluyoruz ki en ilginç tarafı da bu olsa gerek.

Teknoloji ise hayatımızı avuçlarının içine alıp yavaş yavaş bizi yok ederken çevreden de kopararak özellikle büyük şehirlerde denizimizi alarak havuza, yeşilimizi de alarak betona hapsederek  ruhumuzu kirletiyor maalesef...

Dünya Sağlık Örgütü yaptığı stres üzerinde araştırmada en fazla rahatsızların, özellikle sinirsel hastalıkların doğal ortamın etkilerinin azalması, betonlaşma ve doğadan uzaklaşma neticesinde olduğu gerçeğini belirtmektedir.

Çok iyi hatırlarım çocukluğumda yaz aylarında her hafta mis gibi iyot kokan deniz kenarına ya da  yemyeşil bir yere gider piknik yapardık?

O yılları özlüyorum, sizlerin de özlediğinizi tahmin edebiliyorum.

Çevremde son zamanlarda biraz daha fazlaca duyar oldum; "ya Ege`ye yada Akdenize yerleşeceğiz" diyenleri....

Doyum ve doyumsuzluklar hep elde edilemeyene doğru gider ve bu kısır döngü sürekli bir eylem içinde hareket eder.

Yaşam içinde görev ve sorumluluklarımızı önce bireysel daha sonra da toplumsal düşünmek yol almak için bir başlangıçtır.

Bireyler grupları, gruplar toplumları, toplumlar da dünyayı değiştirme gücüne sahipse eğer..

V.Paucher?in güzel bir sözü...

?Yıkmaya değil yapmaya bak??

Sevgiyle kalın..