Gelsenkirchen’de düzenlenen “60 Jahre Merhaba Gelsenkirchen” konulu etkinlikte göç süreci tartışıldı.
Türkiye ve Almanya arasında 30 Ekim 1961 tarihinde imzalanan “İşgücü Göçü Anlaşması”nın 60. yıldönümü nedeniyle madenci kenti olarak bilinen Gelsenkirchen’de düzenlenen “60 Jahre Merhaba Gelsenkirchen” konulu etkinlikte göç süreci tartışıldı.
Başkonsolos Ahmet Davaz, Gelsenkirchen Büyükşehir Belediye Başkanı Karin Welge, Büyükçekmece Belediye Başkanı Dr. Hasan Akgün ve Türkiye ve Uyum Araştırmalar Merkezi Vakfı Direktörü Prof. Dr. Hacı Halil Uslucan’ın konuşmacı olarak katıldığı panelde Almanya’da sayıları 3 milyonu aşan Türk toplumun 60 yıl önce başlayan göç serüveni ve her iki ülke açısından doğurduğu sonuçlar konuşuldu.
“Kimliğini kaybetmeden yaşadığı topluma uyum sağladılar”
Türkiye Araştırmalar Merkezi ve Ruhr Havzası Tarih Vakfı desteği ve Gelsenkirchen Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde yapılan panelde konuşan Başkonsolos Ahmet Davaz, gerçekleştirilen etkinliğin 60 yıl önce Alman makamlarının daveti üzerine Türkiye’den gelen “misafir işçilerin” Almanya ve Gelsenkirchen özelinde sundukları ekonomik, sosyal, kültürel ve beşeri katkılara verilen bir değerin sonucu olduğuna dikkat çekti. Başkonsolos Davas şöyle konuştu: “60 yıl önce bu ülkeye gelerek Almanya’nın yeniden kalkınmasına ve zamanında ülkemize gönderdikleri dövizlerle Türk ekonomisine de önemli katkılarda bulunan bu insanlara hem Almanya hem de Türkiye'nin çok şey borçlu olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle, Almanya’ya gelen ilk nesil vatandaşlarımıza bu vesileyle bir kez daha saygılarımı sunuyorum. Bugün Almanya’da sayıları 3 milyonu aşan Türk toplumu içerisinde birçok başarılı akademisyen, biliminsanı, işinsanı, siyasetçi, sporcu ve sanatçının yetişmesinden de gurur duyuyoruz. Özetle 60 yıl önce “misafir işçi” olarak gelen, sonra da bu ülkeye yerleşip Almanya’yı ikinci vatan olarak bilen insanlarımız, kimliğini kaybetmeden yaşadığı topluma uyum sağlamanın başarılı bir örneğini oluşturmuştur.”
“Ülkemiz ve bizler bu süreçte çok şey öğrendik!”
Gelsenkirchen Büyükşehir Belediye Başkanı Karin Welge, Alman-Türk göç hikayesinin her zaman sadece coşkularla dolu olmadığını, bu dönemin kolay olmadığın ve hikayenin iniş-çıkışlar ve zorluklarla dolu olduğunun kabul edilmesi gerektiğini belirterek; “Hepiniz bu hikayenin ana özünü biliyorsunuz, bir çoğunuz yine bunu kendi deneyimlerinizle tecrübe ettiniz ve hatta acı çektiniz. Bugün bakıldığında, 60’lı yıllarda çoğunluğunu genç erkeklerin teşkil ettiği insanların tamamen yabancı ve yine çoğunun istenmediği/reddedildiği bir ülkeye gelmenin, ne kadar zor olduğunu yalnızca tahmin edebiliriz. Türklere başlarda “Almancı” dendi ve zamanla bu ülke artık bir göç ülkesi olduğunu anladı. Alman devletinin göçmenlerin ihtiyaçlarını, özellikle de çocukların ve gençlerin eğitim ihtiyaçlarını karşılaması uzun zaman aldı. Bu kolay bir yol değildi ve bugün göçmenlerin işini her zaman kolaylaştırmadığımızı kabul etmeliyiz. Ama şunu da söyleyebiliriz ki ülkemiz ve bizler bu süreçte çok şey öğrendik! Bugün artık göçmenlerin toplumumuz için büyük önem taşıdığına dair şüphe kalmadı. Bu özellikle okullarında göçmen ailelerden gelen çocukların oranının genellikle yüzde 50'nin üzerinde olduğu ve farklı kökene sahip olanlar arasında en büyük grubun Türkler olduğu ilimizde geçerlidir. Bu nedenle bugün artık bu yıldönümünü Gelsenkirchen'de şehrimizde de kutluyoruz. Bu aynı zamanda taşıdığımız bir sorumluluk: Çünkü göç asla bitmez, halen sonraki nesilleri etkileyecektir” ifadesini kullandı.
“Alman toplumun ayrılmaz bir parçası oldular”
Büyükçekmece Belediye Başkanı Dr. Hasan Akgün, 60 yıl önce Türkiye’den Almanya’ya “misafir işçi” statüsü ile gelen Türklerin özellikle ilk dönemde büyük zorluklar ve sıkıntılara yaşadıklarını ancak zaman için yaşadıkları toplumun bir parçası olduklarını belirterek şöyle konuştu; “30 Ekim 1961 tarihinde Alman makamlarının daveti üzerine buraya çalışmak için gelen vatandaşlarımız göç ve göçmenlik söyleminin ötesine geçerek Alman toplumunun ayrılmaz bir parçası haline gelmişlerdir.60 yıl önce Türkiye’den Almanya’ya çalışmak için gelen vatandaşlarımız her iki ülkenin kalkınması adına önemli bir görev üstlenmişler, bu anlamda ciddi katkılar sunmuşlardır. Bugün Türkiye’de pek çok ülkeden göç almaktadır. Ülke olarak, zorunlu göç nedeniyle ülkemize gelenlerin tekrar ülkelerine dönecekleri zamana kadar bu insanlara kucak açıyoruz.”
“İnsanın kovulamayacağı tek cennet mi?”
Türkiye ve Uyum Araştırmalar Merkezi Vakfı Direktörü Prof. Dr. Hacı Halil Uslucan, günümüzde ‘Vatan’ temasına vurgu yaparak şunları söyledi: “Vatan anayla (toprakla) ayrılmaz bir bağ, mutlu bir çocukluğun bir anısı yada Jean Paul’un dediği gibi, insanın kovulamayacağı tek cennet mi? Ki yine de yerlerinden edilmiş insanlar ve mülteciler var. “O zaman geldiğin yere geri git!” özellikle Türk kökenli göçmenlerin, Almanya'daki koşulları (haklı veya haksız) kınadıklarında sıklıkla karşılaştıkları bir ‘talep’. Bu son derece incitici dışlayan retorik yaklaşıma olumlu açıdan bakmaya denendiğinde, özünde insanların şüphesiz ait oldukları, doğum ve doğum yerlerinin olduğu, sosyalizasyonlarının gerçekleştiği bir yerin vatan adlı bir şeyin olduğu varsayılabilir. Böylece vatan deyimi, bireyin kendi bilinçli seçiminden ayrı tutulup, her zaman yüzeysel ve bireysel bir gerçek olan doğumuna endekslenmiş oluyor.”