İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, YGA (Young Guru Academy – Genç Liderler Akademisi) tarafından Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde düzenlenen “Zirve 2020” etkinliğine konuşmacı olarak katıldı. Dilek İmamoğlu da eşini etkinlikte yalnız bırakmadı. Yaklaşık bin 500 katılımcının yer aldığı etkinlikte İmamoğlu, programın moderatörlüğünü yapan Borusan Holding CEO’su Agah Uğur’un sorularını yanıtladı. İmamoğlu, Uğur’un, “Nitelikli insanların politikaya girmemelerinden şikâyet edilir. Sizin iyi bir eğitiminiz var. Ailenizin sizin devir alabileceğiniz işi olmuş. Siz bunlara rağmen politikaya niye girdiniz” sorusuna şu yanıtı verdi:
“BENİM İÇİN MÜTHİŞ BİR DENEYİMDİ”
“Açıkçası beni zorladılar. Benim böyle bir niyetim yoktu. Bir gerçeklik var hayatımda. Ben, işine çok düşkün bir insanım. Çünkü öyle yetiştim. İlkokula gitmeden önce, inşaat malzemesi satan babamın yanında mal alıp satmayı öğrenmiştim daha okuma yazma öğrenmeden. Küçük yaşlardan itibaren ticareti, esnaflığı yaşayan, bilen bir ruhla büyüdüm. Üniversite yıllarımda da okuduğumdan daha fazla çalıştım diyebilirim. Minnet duyuyorum ki, babam bana yetkileri çok erken devretti. Üniversiteyi bitirdiğimde aslında işin patronu haline geldim çok genç yaşta. Sorumluluk almanın zorluklarını da yaşadım ama keyfini de yaşadım. Zorlukların içinden sıyrılıp çıkarak, ferahlamış, işin formülünü çözmüş, genç yaşta o olgunluğu yaşayabilen bir kişiliğe büründüm. Bu, benim için müthiş bir deneyimdi.”
“BASKICI BİR DÖNEMLE KARŞI KARŞIYA GELİNCE SİYASETE GİRDİM”
“Bütün bu işler olurken, açıkçası böyle baskıcı bir dönemle karşı karşıya geldim” diyen İmamoğlu, “Kendi yaşadığım bölgede, -burada nasıl denir bilmiyorum ama aramızda kalsın- özellikle bugünkü iktidar partisine mensup bir iki belediye başkanının iş hayatıma olumsuz müdahalesi, insanın işine engel koymalar, bu tür tavırlar ve davranışlar beni bıktırdı açıkçası. Şikayet etmektense dedim ki; ‘Bu ilçeye belediye başkanı olmak istiyorum.’ İş yaşamıma böyle bir ara verme isteği çok riskli bir iş. Ailede işin önderi olan bir konumdayken, siyaseti tercih ettiğinizde ister istemez o dünyayı unutacaksınız. Öyle isteyince de hemen yapmıyorlar, onu da söyleyeyim. O zaman 37 yaşındaydım. CHP’ye üye oldum. Ailemle oturdum, konuştum. Bu bence önemli bir hamleydi benim adıma. Önce eşimden izin aldım. Sonra büyük ailemizle konuştum. Şöyle bir şart koştum: ‘Ailede başka siyaset yapmak isteyen var mı’ diye sordum. Ailede bir başka kişi siyaset düşünseydi, ben vazgeçmeyi düşünüyordum. İstenmeyince, böyle bir yola çıktığımı söyledim. Aile içinden çok siyasetin içinde olan yapılarla açıkçası mutlu olmuyorum. Doğru da bulmuyorum. Çünkü siyaset bir meslek değil, bunu kabul edelim. Tümüyle bir görev, bir kamu hizmeti” şeklinde konuştu.
“BÜTÜN MEKANİZMALARI ZORLAYARAK BUGÜN BURADAYIM”
Parti üyeliğinden CHP Beylikdüzü İlçe Başkanı olmasına kadar olan süreci özetleyen İmamoğlu, “Hayatın en enerjik döneminde, ülkeye fayda verme adına ya da bölgesine ya da ilçesine, mahallesine, yaşam alanlarına, teknolojiye fayda verecek insanların siyasete dahil olması lazım. Türkiye’nin mekanizmaları buna çok uygun değil. Size bir şey itiraf edeyim. Bütün mekanizmaları sonuna kadar zorlayarak bugün buradayım. Aksi taktirde, o siyaset tüneline girdiğiniz andan itibaren aldığınız darbelerle burayı bırakma ihtimaliniz çok yüksek. 2014’e kadar, 5 yıl ilçe başkanlığımda hayatımın en önemli üniversitelerinden birini bitirdim. Nedir o? Hayat üniversitesinin bir başka bölümü: Toplumu analiz etmeye çalıştım bu 5 yılda. Çok çalışkan bir ilçe başkanlığı yaptım. İşi kulağından tutmam. Bir iş yapacaksam, tümüyle kendimi adarım. Hangi işi yaparsanız yapın, kendinizi adamak zorundasınız. Adanmışlık çok önemli. İşte o adanmışlıkla toplumu ve siyaset malzemesini analiz etmeye çalıştım” dedi.
“BAŞARI, HER ZAMAN SEÇİM KAZANMAK DEĞİLDİR”
İmamoğlu, ilçe başkanlığından Beylikdüzü Belediye Başkanlığı’na uzanan süreci de şu sözlerle anlattı:
“Başarı, her zaman seçim kazanmak değildir. Uygulamalarıyla başarılı olan insanların, mutlaka büyük oranda iyi eğitim aldıkları bir gerçek. Zaten eğitiminiz yoksa, başarılı olma şansınız yok. Kendinizi yaşam boyu iyi bir öğrenci kabul etmiyorsanız siyasette de başarılı olamazsınız. Kendinizi tümüyle, ‘Her şeyi ben bilirim’ noktasına oturtursanız, sakın kendinizi lider kabul etmeyin; kendinizi kandırıyorsunuz. İnanılmaz bir öğrenci olduğumu düşünüyorum. Geçen bir TV programında sürekli sözümü kesen bir gazeteciye dedim ki; ‘Ben de ilkokulda çok heyecanlıydım. Öğretmenim bana söz hakkı vermediğinde dayanamazdım, ayağa kalkar parmağımla önüne kadar giderdim, söz hakkı ver diye. Siz de öyle yapıyorsunuz.’ Gerçekten söz hakkı istemek, ısrar etmek, öğrenme arzusu, bütün bunlar bahsettiğimiz ileri demokrasinin paydaşları. O bakımdan iyi öğrenci olun her zaman; olmalıyız. Ben de buna dahilim. Küçücük bir çocuğun yüreğinden bile çok şeyler öğreniyorum. Siyasi manzarada biraz farklılığım varsa, ben en fazla bu tarafımı överim: İyi öğrenci olmak.”
“İSTANBUL’U DÜNYANIN EN ÇOK ZİYARET EDİLEN KENTİ YAPMAK İSTİYORUZ”
Uğur’un İmamoğlu’na ikinci sorusu, “İstanbul ile ilgili vizyonunuzu, bu vizyon içinde inovasyonun yerini kısaca özetler misiniz” oldu. İmamoğlu, amaçlarının İstanbul’da yaşamı kolaylaştırmak olduğunu belirterek, “Bu ülkede ve şehirde yaşamı zorlaştırmanın, yaşamı kolaylaştırmaktan daha zor olduğunu düşünüyorum. Yani biz, zoru başarıyoruz. Aslında çok senkronize, çok uyumlu bir ekosistem yaratabiliriz, bir çevre var edebiliriz. İstanbul’la ilgili hayallerim; gerçekten dünyanın en fazla merak edilen bu kentini, aynı zamanda en fazla ziyaret edilen bir şehir yapmak. ‘Ben, yabancı bir ülkede eğitim almalıyım. Yetenekli bir insanım. O ülkede eğitim alıp, orada fırsatların, özgür hayatın bana kattıklarıyla üretime de orada devam etmeliyim’ denilen bir şehir olmalı İstanbul” ifadelerini kullandı. Son yaptıkları araştırmayı katılımcılarla paylaşan İmamoğlu, “Farklı soru açılımlarıyla, ‘Ben İstanbul’da kalmalıyım’ diyen oran, yüzde 46’larda. O zaman, bizi rahatsız eden bir şey var: İstanbul’da neyi hayal edemiyorsunuz ki, sizi başka bir alana veya ortama sürüklesin bu kent? Bugün gençlere konuşuyorum. Gençlerle her gün muhatabım. Evde de muhatabım; çocuklarım var. Yaşamda da görev yaptığım alanda da muhatabım. İstanbul yeşil bir şehir olmalı, adil bir şehir olmalı, insanlarına eşit fırsatlar sunmalı, özgün ve özgür bir şehir olmalı ve günün sonunda İstanbul, yaratıcı bir şehir olmalı. Benim hayalim böyle” diye konuştu.
“ŞEHİRCİLİK İNOVASYON KONUSU”
Şehirciliğin bir inovasyon konusu olduğunu kaydeden İmamoğlu, “Yaşamın bu kadar hızlı değiştiği bir ortamda, mutlaka inovasyonu şehirciliğe, belediyeciliğe katmak mecburiyetindeyiz. Yeni nesil bir belediyecilik hayal ediyoruz. Ben, bu şehrin moderatörüyüm. Ben, bu şehrin, ‘Şunu yapıyoruz, bunu yapıyoruz’ diyeni değilim. Önerileri toplayan ve o önerileri en doğru şekilde hayata geçiren bir moderatör olmak istiyorum. İletişimin ve teknolojinin bu kadar üst seviyede olduğu bir ortamda, mümkün olduğu kadar teknolojiyi hayata katan, sorgulayan, soran ve cevap bulan bir anlayışla hareket etmek istiyoruz. Bu bağlamda yenilikçi birçok çalışmamız var her alanda” dedi.
“KATILIMCILIĞINIZLA İSTANBUL’A YÖN VERİN”
Katılımcılığın önemine dikkat çeken İmamoğlu, gençlere, şöyle seslendi:
“Katılımcılığınızla İstanbul’a fikirlerinizle yön vermenizi istiyoruz. ‘Vizyon 2050’ diye bir çalışmanın içerisindeyiz. Yani bu şehrin geleceğini tasarlamak istiyoruz. 2050’ye kadar belediye başkanı olmak gibi bir niyetim yok. Bazıları, hiç ölmeyecekmiş gibi kararlar almaya çalışıyor ama ben öyle değilim. Bu görevleri yaparken, bir günde bırakacakmış gibi yapıyorum. Yarın yok! İşim var, gücüm var, mesleğim var. Yarın yok! Allah korusun; hastalığa döndü mü yandınız. Koltuk sanki sizin, her yere onunla gidiyorsunuz yani! Bu gerçekten garip bir durum. Üzücü. Türkiye’deki bu pozisyona da üzülüyorum. Bunu yenmemiz lazım. Vizyon 2050’ye koşarken, bunları düzelterek koşmamız lazım. Enstitü İstanbul diye bir platform oluşturuyoruz. Sizleri işin içine katacağız orada. Gençlere çok önem veriyorum. Mesela kamuda inovasyonu harekete geçirmek için, ‘Kamuda Genç Yetenekler’ diye bir programı başlatıyoruz bu yılın içinde. Kamu, insan kaynağında ihmal edilmiş bir alan. Değiştirmek zorunda olduğumuz en önemli alan. Sizlerin yeteneklerinizle birlikte karar verdiğinizde, idealinizle gelip başarılı olmayı size orada sağlamamız lazım bizim. Ama ne yazık ki, liyakat ötesi başka kavramlar, orada başka bir alan oluşturmuş. Ama bunu yıkacağız göreceksiniz. Çatır çatır yıkacağız. Kamuda başka bir ruh olmalı. Yenilikçi, özel sektör kadar dinamik, iş yaşamı olan bir insan kadar üretken olabilmeli, ama bir o kadar da koruyucu da olabilmeli. Çünkü kendi malınız değil bu. ‘Alıp, sattık’ diyemezsiniz. Öyle şey yok! 16 milyon insanın. ‘Hadi şuradan bir dere açalım’ falan yok!”